Tüm Yıl Boyunca Kullanabileceğiniz 5 Cadılar Bayramı İfadesi
Bazı Halloween kelimelerinin aslında günlük hayatta kullanıldığını biliyor muydunuz? Bugün size anadili İngilizce olan kişilerin günlük konuşmalarında "skeleton" (iskelet), "haunt" (lanet) , "grave" (mezar), "graveyard" (mezarlık) ve "coffin" (tabut) kelimelerini nasıl kullandıklarını göstereceğiz!
1. Skeleton in the Closet
Odanızda bir şey saklamak istiyorsanız, dolabınızın derinliklerine koyabilirsiniz, böylece kimse onu bulamaz. Ama neden birinin dolabında oturan bir iskeleti olsun ki?
Someone who has a "skeleton in their closet" is hiding a dark secret that could ruin their reputation. For example, politicians often have skeletons in their closets. Maybe they didn't pay taxes or are cheating on their partner. These are embarrassing facts ("skeletons") most politicians would try to cover up (keep "in the closet").
"skeleton in their closet" (Dolabında bir iskelet) olan biri, itibarını mahvedebilecek karanlık bir sır saklıyor. Örneğin, politikacıların dolaplarında genellikle iskeletler bulunur. Belki vergi ödemediler ya da eşlerini aldatıyorlar. Bunlar utanç verici gerçekler ("skeletons") çoğu politikacının örtbas etmeye çalışacağı dolapta saklarlar.
- He can't possibly run for Prime Minister. He has way too many skeletons in his closet!
Başbakanlığa aday olamaz. Dolabında çok fazla iskelet var! - She was a respected businesswoman until people found the skeleton in her closet: she cheated her employees of thousands of dollars in pay.
İnsanlar dolabındaki iskeleti bulana kadar saygın bir iş kadınıydı: Çalışanlarını maaşlarında binlerce dolar dolandırdı.
2. Come Back to Haunt You
Muhtemelen daha önce hayaletli evleri duymuşsunuzdur. Hayaletli evler korkutucu çünkü insanlar hayaletlerin onlara "musallat" olduğunu düşünüyor.
Ama hayaletlerin de insanlara "musallat olmak için geri dönebileceğini" biliyor muydunuz? Örneğin, öldürülen biri intikam almak için kendisini öldüren kişiyi hayalet olarak ziyaret edebilir. Dolayısıyla günlük hayatta İngilizce konuşanlar bu ifadeyi gelecekte sorunlara yol açabilecek eylemlere atıfta bulunmak için kullanırlar.
- All these lies you're telling will come back to haunt you some day.
Söylediğin tüm bu yalanlar bir gün sana musallat olmak için geri gelecek. - He's got a lot of skeletons in his closet, which will come back to haunt him some day.
Dolabında bir gün ona musallat olacak bir sürü iskelet var.
3. Dig Your Own Grave
Kim kendi ölüsü için bir mezar kazmak ister ki? Kimse. Peki, kendi mezarını kazmak (dig your own grave) deyiminin anlamı nedir?
Bununla birlikte, insanlar bazen daha sonra ciddi sorunlara neden olan şeyler yaparlar. Ölmeyebilirler ama işlerini, sağlıklarını veya hayattaki diğer önemli şeyleri kaybedebilirler.
- If you eat junk food every day and don't exercise, you're digging your own grave.
Her gün abur cubur yiyorsanız ve egzersiz yapmıyorsanız, kendi mezarınızı kazıyorsunuz demektir. - For politicians, raising taxes is like digging their own grave, since they usually won't be re-elected.
Politikacılar için vergileri yükseltmek, genellikle yeniden seçilmeyecekleri için kendi mezarlarını kazmak gibidir.
4. Work the Graveyard Shift
"Graveyard shift" (Mezarlık vardiyası), gece geç saatlerde başlayan ve sabah erken biten vardiyalara atıfta bulunmanın yaygın bir yoludur. Ama gece vardiyalarının mezarlıklarla ne ilgisi var?
Hiçbiri kesin olmasa da birkaç teori. Bildiğimiz şey; mezarlık vardiyalarının karanlık olduğunda meydana geldiği ve genellikle daha az insanı kapsadığı, bu da onları geceleri bir mezarlık gibi karanlık ve sessiz hale getirdiğidir!
- I work the graveyard shift at my company, so I'm glad I live in a city with public transport running 24/7.
Şirketimde mezarlık vardiyasında çalışıyorum, bu yüzden iyi ki 7/24 toplu taşımanın çalıştığı bir şehirde yaşıyorum. - Beth chooses to work the graveyard shift at the factory, because it pays more.
Beth, daha fazla ödediği için fabrikadaki mezarlık vardiyasında çalışmayı seçiyor.
5. Final Nail in the Coffin
Geleneksel olarak tabutlar, kapaklı basit ahşap kutulardı. İnsanlar, içine bir ceset yerleştirdikten sonra kapağı çivilerdi. Tüm çiviler tabuta çakıldığında, o kişiyi bir daha asla göremezdiniz.
Böylece, "the final nail in the coffin" (tabuttaki son çivi), zaten iyi gitmeyen bir şeyin başarısızlığına neden olan birkaç olay veya eylemin sonunu tanımlamanın bir yolu haline geldi. Örneğin, birinin her gün işe geç kaldığını hayal edin. Bir gün geç kalmanın yanı sıra sarhoş gelirler. Bu, patronlarının onları kovmasına neden olan "the final nail in the coffin" olabilir.
- The baseball player's latest shoulder injury became the final nail in his coffin. He would never pitch a baseball again.
Beyzbol oyuncusunun son omuz yaralanması tabutuna son çivi oldu. Bir daha asla beyzbol topu atmayacaktı. - The rise in the cost of rubber was the final nail in the coffin for the failing tire company.
Kauçuğun maliyetindeki artış, başarısız lastik şirketi için tabuttaki son çiviydi.
Profesyonel bir eğitmenle İngilizce pratiği yapmak ister misiniz?
Bu ifadeleri faydalı ve ilginç bulduysanız, bire bir online İngilizce derslerimizi daha da çok seveceksiniz! Engoo'nun yüzlerce ücretsiz öğrenme materyali ve dünya çapında size gerçekten ihtiyacınız olan İngilizceyi öğretmeye hazır binlerce profesyonel eğitmeni var. Buradan bizim hakkımızda daha fazla bilgi edinebilirsiniz.