İngilizcede Meşgul Olduğunu Kibarca Söylemenin 10 Yolu
"Busy" kelimesi popüler İngilizce kelimeler arasında yer alır - ancak birçok öğrencinin düşündüğü şekilde değildir.
“Busy” kelimesi, “how are you?” sorusuna verilen yaygın bir yanıt haline geldi (örneğin (“I’m doing well! Just busy studying for my exams”). Hatta araştırmalar, insanlara Noel tebrik kartlarında sizi meşgul eden şeylerden bahsetmenin yaygın olduğunu bile buldu.
Ancak bu kelimeyi bir iş arkadaşınıza neden telefonlarına cevap veremeyeceğinizi veya patronunuza neden bir toplantıya katılamayacağınızı söylemek için kullanırsanız, BBC'ye göre aslında söylemeye çalıştığınız şey şu olur: “Zamanımı organize etme konusunda pek iyi değilim ve şu anda benim için hiç de öncelikli değilsin.”
Bu nedenle, "busy" kelimesini kullanmaktan kaçınmak daha güvenlidir. Çok duygusuz ve çoğu zaman doğru bir kullanım bile olmayacaktır. Aşağıda vereceğiniz cevabı çok daha iyi hale getirecek 10 farklı İngilizce kalıplar bulunmakta.
1. I’m preoccupied.
Bir toplantı yaparken birinin ofis kapınızı çaldığını hayal edin. Veya işe giderken bir çağrı aldığınızı hayal edin. Her iki durumda da “I’m preoccupied” diyebilirsiniz çünkü zaten (“pre” - “önceden bir şeyler yapmakla”) meşguldünüz.
- Sorry, I’m a little preoccupied at the moment. Can I call you back later?
Üzgünüm, şu an biraz meşgulüm. Seni daha sonra arayabilir miyim? - No worries about the late reply. I understand you’re preoccupied with more pressing matters at the moment.
Geç cevap için endişelenme. Anladığım kadarıyla şu anda daha acil meselelerle meşgulsün.
2. I’m tied up.
Üzerinde çalışmanız gereken her görevi bir ip gibi düşünün. Ne zaman yeni bir görev üstlenseniz, tamamen iplerle çevrili hale (“tied up”) gelene kadar üzerinize yeni bir ip bağlanır ve başka bir görev üstlenemez hale gelirsiniz.
- “I’m all tied up with this project. Try asking Janet for help.”
"Bu projeyle çok meşgulum. Janet'ten yardım istemeyi dene." - “Sorry I was unable to return your call today. I was tied up in meetings all day.”
"Üzgünüm, bugün aramanıza cevap veremedim. Bütün gün toplantılar nedeniyle çok meşguldum.”
3. I have a lot on my plate.
Tabağınız tamamen doluysa, üzerine daha fazla yiyecek koyamazsınız. Gerçek hayatta bu, daha fazla iş alamayacağınız anlamına gelir.
- I’d love to help, but I’ve got too much on my plate right now.
Yardım etmeyi çok isterdim ama şu anda çok fazla işim var. - That’s a nice idea, but our team already has so much on our plate right now, I don’t think we’ll be able to work on it until at least next year.
Bu güzel bir fikir, ancak şu anda ekibimizin elinde o kadar çok şey var ki, en azından gelecek yıla kadar üzerinde çalışabileceğimizi sanmıyorum.
4. I’m juggling a lot right now.
“Juggling” (“hokkabazlık”) çok fazla enerji ve odaklanma gerektirir ve hata yapmak kolaydır. Bu nedenle, bir anda birden çok şeyle meşgulseniz, kendinizi "hokkabazlık" yapıyormuş gibi hissedebilirsiniz.
- I’d love to help, but I’m juggling two jobs on top of taking care of my newborn son right now. Sorry!
Yardım etmeyi çok isterdim ama şu anda yeni doğan oğluma bakmanın yanı sıra iki işte birden uğraşıyorum. Üzgünüm! - No matter how much stuff I’m juggling, I always have time for online English lessons, because I can take them anytime and anywhere.
Ne kadar çok işim olursa olsun, her zaman online İngilizce dersleri için zamanım var çünkü onları her zaman ve her yerde alabilirim.
5. I don’t have the bandwidth.
“Bandwidth” ("bant genişliği"), birine bir şeye zamanınız olmadığını söylemenin popüler bir yolu haline gelen teknik bir terimdir.
- “Tim, I don’t have the bandwidth right now, sorry!”
"Tim, şu anda buna ayıracak vaktim yok, üzgünüm!" - “I don't have the bandwidth to handle that right now. You could try asking me about that again in October though.”
“Şu anda bununla başa çıkacak vaktim yok. Yine de Ekim ayında bana bunu tekrar sormayı deneyebilirsin.”
6. I’m spread pretty thin.
Bir parça tost üzerine sürmek için sadece biraz tereyağınız varsa, sürdükten sonra bu çok ince bir tereyağı tabakası haline gelecektir. Bu nedenle, “spread thin” demek, sınırlı zamanınızı ve enerjinizi birçok görev arasında dağıtıyorsunuz demektir.
- I’m sorry, but I’m afraid I can’t take on another commitment this semester. I’ve already spread myself too thin with two part-time jobs on top of my extra courses.
Üzgünüm ama korkarım bu sömestr üzerime başka bir iş alamam. Fazladan derslerimin üzerine iki yarı zamanlı işte çalışarak zaten kendimi çok meşgul ediyorum. - I realize that your resources on your team are spread thin at the moment, but please do keep this initiative in mind.
Şu anda ekibinizdeki kaynaklarınızın yetersiz olduğunun farkındayım, ancak lütfen bu girişimi aklınızda bulundurun.
7. I’m swamped.
Bir bataklıkta (swamp) mahsur kalmak, hatta bataklığa batmak çok kolaydır! İşlerle boğuşuyorsanız, bir yığın iş arasında sıkışıp kalmış veya içine batmış (“swamped”) gibisinizdir.
- We’re launching our marketing campaign this week, so I'm really really swamped. But starting on Sunday, I'll be quite free.
Bu hafta pazarlama kampanyamızı başlatıyoruz, bu yüzden gerçekten çok meşgulum. Ama Pazar gününden itibaren oldukça müsait olacağım. - It’s my first day back at work, so I’m swamped. Can I get back to you on this next week?
Bugün işe döndüğüm ilk gün, bu yüzden çok yoğunum. Önümüzdeki hafta bu konuda size geri dönebilir miyim?
8. I’m buried in work.
Büyük bir iş yığınına gömüldüğünüzü (“buried”) ve kaçamadığınızı hayal edin.
- Our team is low on manpower, so we’re constantly buried in work.
Ekibimizin insan gücü az, bu yüzden sürekli işe gömülüyoruz. - There’s no way I can take a vacation right now. I’m buried in deadlines.
Şu anda tatil yapma şansım yok. Son teslim tarihlerine gömülmüş durumdayım.
İnsanlar ayrıca "I’m drowning (in work)" veya "I’m snowed under (with work)" ifadelerinide kullanıyorlar.
9. I’m up to my ears.
Kulaklarınıza kadar ve sizi endişelendiren bir iş yığınına gömülmüş olduğunuzu düşünün.
- As a secretary, I’m always up to my ears in paperwork.
Bir sekreter olarak, her zaman kulağıma kadar evrak işlerine gömülüyüm. - We’re up to our ears in work before the holiday season.
Tatil sezonundan önce kulaklarımıza kadar işe gömülüyüz.
Bunu birçok farklı durumda da kullanabilirsiniz. Örneğin, çamaşırlar kulaklarınıza kadar gelebilir (giysilerinizi bir süre yıkamamışsanız) veya borcunuz kulaklarınıza kadar gelmiş olabilir (çok fazla ödemeniz gereken borcunuz varsa).
10. Things are really hectic.
"Hectic" ifadesi, kontrol edilmesi zor olan birçok şeyin olduğu anlamına gelir. Tüm görevlerinizin çılgınca etrafınızda uçtuğunu ve doğru fikre sahip olduğunuzu hayal edin.
- My schedule is quite hectic these days, but let’s catch up next time you’re here.
Programım bu günlerde oldukça yoğun, ama bir dahaki sefere burada olduğunuzda görüşelim. - I realize things are really hectic on your end with the PR scandal, but I must remind you that your payments are weeks overdue.
Halkla ilişkiler skandalı yüzünden işlerin gerçekten yoğun olduğunun farkındayım ama ödemelerinizin haftalarca geciktiğini hatırlatmak zorundayım.
“I’m hectic” diyemeyeceğinizi unutmayın. "Hectic" kelimesi programınızı, hayatınızı ve hayatınızdaki şeyleri tanımlar. Aynı zamanda bir gün (“it’s been a hectic day”) ve bir hafta (“this week has been hectic”) gibi zaman dilimlerini de tanımlayabilir. Ama asla insanları tarif etmek için kullanılmaz.
Ders çalışmak için çok mu meşgulsün?
Çalışmak çok zaman alabiliyor ve hepimizin yeterince zamana sahip değiliz. Bu yüzden Engoo İngilizce dersleri sadece 25 dakika sürer ve nerede olursanız olun günün her saatinde ders alabilirsiniz.
Ayrıca, Engoo İngilizce eğitmenleri sadece dil konusunda uzman değillerdir. Ayrıca satış ve grafik tasarımdan, tıp ve müziğe kadar birçok farklı alanda deneyimlilerdir. Bu yüzden kesinlikle kendinize en uygun İngilizce öğrenme deneyimini yaşayacaksınız.
İlk dersiniz ücretsiz, o halde neden denemiyorsunuz?